Bir süredir tüm dünyanın karşı karşıya olduğu bir pandemi durumu var. Başta hepimize birer bilim kurgu filminin içindeymişiz gibi hissettirdi bu durum. Çin’de virüs ilk ortaya çıktığında ve karantina ilan edildiğinde insanların evlerinden 2 hafta boyunca nasıl hiç çıkmadıklarını ve sürekli evde oldukların hayal dahi edememiştim. O zaman virüs henüz bizim gerçekliğimiz haline gelmemişti, biz virüsle henüz tanışmamıştık. Dünyaya yayılışının seyircisi konumundaydık, ta ki bizde görülen ilk vaka ilan edilene kadar.
Virüs, pandemi ve komplo teorileri üzerine çok konuşuluyor ve yazılıyor. Merak etmeyin, bu yazıda bahsetmek istediğim şey bunlar değil. Bu süreçte dikkatimi çeken, önemini anladığım ve üstüne kafa yormaya başladığım iki kavram hakkında biraz konuşmak istiyorum: düzen ve rutin.
Bu iki kavramın dikkatimi çekmiş olmasının sebebi aslında sizlere de çok yabancı değil. Hepimizin bir anda “düzeni bozuldu” neticede. Peki neydi bu bozulan? Özellikle kimimiz düzensizlikten yakınıyorduk bu süreç öncesinde, oysa o düzensizliğin içinde bir düzen varmış belki de. Bunu anlamak için biraz kavramlar üzerine kafa yormak gerekiyor. Düzen, nizam, uyum, tertip, usul… Her biri farklı anlamlar barındırıyor olsa da içinde aslında hepsinin buluştuğu ortak bir nokta var. Bu kelimeler aslında bir şeylerin “olması gerektiği gibi” olduğunu anlatıyor. Bir olması gereken var ve kimi zaman kurallar ve kanunlar, kimi zaman da kişisel tercihler, gelenekler ve adetler tarafından belirlenmekte. Rutin ise bundan biraz daha farklı. Rutin sürekli, tekrarlanan, alışkanlık haline gelmiş düzenleri ifade ediyor. Hatta kökenine indiğimizde yol, güzergah anlamına gelen Fransızca route kelimesinden türediğini görüyoruz. Burada bir durup düşünmek gerekiyor. Düzen için “olması gerektiği gibi olan” dedik, rutin için ise “güzergah” kelimesinden türeyen “sürekli, tekrarlanan ve alışkanlık olan” düzen dedik. Kendimiz için olması gereken düzen her neyse, onu tekrarladığımız zaman, sürekli hale geldiğinde alışkanlık oluyor ve bu alışkanlık da aslında bize bir yol çiziyor.
Rutin sandığımız gibi sıkıcı, tek düze değil aslında. Rutin, kendi yolumuzda gitmemizi kolaylaştırıyor. Gün içinde farklı zamanlarda ufak rutinlere sahip olmak bizi dinlendiriyor, düzene sokuyor. Belirsizliklerle sürekli karşılaştığımız zamanlarda belirli olan rutinler zihnimiz için de bir mola alanı oluyor. Tabi bu konuda karşı görüşler de mevcut. Rutinlerin insanın yeteneğini körelttiği ve insanı tek düzeliğe mahkum ettiği hakkında. Bu yazıda rutinleşmiş bir hayatı değil, günlük yaşamın içine serpilmiş kısa rutinleri konu aldığımızın altını çizerek devam edelim.
Bu konuda yapılmış bir çok araştırma var, eminim birkaçına siz de aşinasınız. En meşhurları başarılı insanların sahip oldukları alışkanlıkları ve sabah rutinlerini inceleyenler. Bu konuda o kadar çok araştırmalar yapıldı o kadar çok kitaplar yazıldı ki bazılarımız başarılı olmanın sadece o insanların sabah rutinlerine sahip olmakla olacağını düşündük. Jack Dorsey’nin her gün girdiği sauna sonrası buz banyosu yaptığını öğrendiğimizde, başarılı olmak için bunu mu yapmak lazım diye şaşırdık. Oysaki kaçırdığımız bir nokta var.
Bir rutine sahip olmak demek belli bir öz disipline sahip olmak demek çünkü alışkanlıkları inşa etmek bir süreklilik istiyor. Bu sürenin 21 gün olduğuna dair sinir bilimciler ve davranış bilimciler tarafından yapılmış pek çok araştırma mevcut. Muhakkak olan bir şey var ki, alışkanlığı oluşturmak kadar onu sürekli kılmak da çok önemli. Yani bir davranışı alışkanlığa dönüştürmek ve onu bir yol gibi takip etmek beraberinde bir disiplin ve motivasyonu da bulunduruyor. Bilinçli kazanılan ve insana pozitif değer katan alışkanlar kişiyi bir adım ileri götürürken, bilinçsiz kazanılan veya olumsuz şeyler katan alışkanlıklar ise maalesef tam tersine sebep oluyor.
Belli bir kavram üzerine ilginiz kaydığında ve bunun üzerine düşünmeye başladığınızda hiç ummadığınız yerlerde kendinize cevap bulabiliyorsunuz. Lego Movie’deki iki sahne, izleyenler için bahsetmek istediğim şeyi çok güzel açıklıyor. Filmin baş karakteri Emmet’ın filmin başında bilinçsizce gerçekleştirdiği rutin onu olduğu yerden bir adım ileriye götürmeye yardımcı olmazken filmin sonuna doğru bilinçli ve ihtiyaca göre oluşturulan bir düzenin, planın ve rutinin besleyici yanı, üretken yanı odak noktası oluyor.
Kişiliklerimiz, zevklerimiz, hayat tarzımız her ne kadar bize özelse, rutinlerimiz de bizlere özel olmalı. Başarılı insanların özellikleri, kendilerine pozitif değer kattığını düşündükleri davranışlarını bir alışkanlık haline getirip günlük rutinlerle kendilerini her gün besleyen bir şeye dönüştürmelerinden kaynaklanıyordur belki. Yani önemli olan kendimize iyi gelen, bizi motive eden ve her yaptığımızda biz fark etmeden bizi besleyecek olan ufak rutinler yerleştirmek günlük yaşamımıza.
Yazının başında bahsettiğim süreçte bizleri en çok etkileyen şeylerden beri bir anda değişen yaşam düzenimiz. Düzenimizin değişmesiyle birlikte gün içinde fark etmeden yaptığımız ama bizlere iyi gelen ufak rutinlerimizi de kaybedişimiz. Ders sonrasında arkadaşlarımızla yapmayı alışkanlık haline getirdiğimiz çay, kahve sohbetleri bir anda olmaz oldu. Sevdiğimiz için her gün eve dönerken aynı saatte geçtiğimiz sokaktan da geçemez olduk. Bunun gibi aslında farkında olmadan alışkanlık edindiğimiz pek çok şey değişti.
Biz hep “düzenim bozuldu” dedik. Belki de kritik nokta “düzenim değişti” diyebilmek. Düzenimizin değiştiği her noktada da kendimize iyi gelen, kendimizi motive eden yeni alışkanlıkları ve rutinleri günlük hayatımızın içine yedirmek, her ne yapıyorsak onda başarılı olabilmek ve başarılı kalabilmek için bize yardımcı olacak ufak noktalardan biri belki de.
Comments are closed