Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır dedik kimilerimiz dostlarımızı kahve içmeye çağırırken. Kimimiz çok severdik kahveyi, en güzel de kahve eşlik ederdi o koyu sohbete. Kimimiz de tek içmek istemedik o an kahvemizi, aradık hemen birini davet ettik yanımıza. Kimi zaman uzun yollar aştık bir fincan kahve içebilmek için sevdiklerimizle. Hem de hiç de büyümedi o yollar gözlerimizde. Bir de kahve düşkünü olanlarımız var ki, onlar da güzel kavrulmuş doğru demlenmiş kahvenin peşine düştüler kollarına taktıkları dostlarıyla. Zaman zaman birbirimizi ziyaret ettiğimizde, zaman zaman da dışarıda keşfettiğimiz güzel bir kafede yudumladık kahvelerimizi. Bazen de hava o kadar güzel olurdu ki alırdık yanımıza, çimlerde uzanıp bulutları izler, gitar çalıp birlikte şarkı söyler arada da yudumlardık kahvelerimizi.
Şu aralar ise en çok özlediğim en sevdiklerimle karşılıklı oturup o yaptığımız kahve sohbetleri. Bir iki kere görüntülü konuşurken kahve içelim dedik ama o da çok olmadı sanki. O sıcaklık geçemedi ekranın öbür tarafına, kahvenin o keskin kokusu cezbetmedi o kadar. “Aa bak çok güzel yapmışlar kahvemi, baksana sen de bir tadına.” yapamadık mesela. Bir de arada internet koptu, görüntün donuyor, sesin gelmedi, ne dedin anlamadımlar olunca anlaşıldı yan yana yudumlamanın değeri. Çok sevdiğimiz bir beyit var. Sevdiğimiz dedim, biliyorum benim gibi bu sözü çok sevenleri 🙂
Ele geçmez ise eğer sevdiğimiz
Çare ne? Eldekini sevmeliyiz.
Bu söz öyle işledi ki bizim her hücremize, adeta bir düstur oldu bize hayatın her anında. Ben de kendime demlediğim her fincanı kendimle bir buluşmaya çevirdim. Bazen bu buluşmaya birilerini de davet ediyorum. Yeniden okumaktan hiç sıkılmadığım bir kitap mesela, ya da şu aralar beni kendine aşık eden kalem ve bir de defter. Kendim’e dönüp diyorum bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var diye. Kendim de seviniyor ben öyle söyleyince, nereye kaybolmuştun hiç arayıp sormadın beni ne zamandır diyor, mutlu oluyor, sohbet etmeye başlıyor benimle, içini döküyor bana. Kendim ile başlıyor ondan sonra o koyu sohbetler.
Hatta bir şey itiraf edeyim mi? Aynı bir arkadaşınla konuştukça onu tanımak, zamanla yavaş yavaş içini açmak ve öyle dost olmak gibi. Kendim’le de öyle tanıyoruz birbirimizi. Nasıl her gün bir başka isek hepimiz, nasıl her gün başka bir şeyler fark ediyor, yeni şeyler yaşıyor ve onları anlatıyorsak dostlarımıza Kendim de öyleymiş. O da her gün yeni şeyler anlatıyor bana.
Comments are closed